Doğu da Batı da Allah’ındır

6 minutes, 13 seconds Read

Doğu da Batı da Allah’ındır

Muhyiddin Şekûr Batı yakasından bir grup mümin ile çıktığı yolda-tıpkı Simurg’a doğru yolan çıkan kuşlar gibi- Allah’ın rahmeti ile “hakikatin ilahi aynasında” kendini görmüş, Hz. Peygamber’i (sav) temsilen hilafetini almıştı.

04:00 – 15/06/2024 Cumartesi
Güncelleme: 00:00 – 15/06/2024 Cumartesi
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Ayşe Kara


Bazı eserler müellifinden bahsetmeden anlatılamaz. Bu eserler bilhassa anlatı, anı, günlük, mektup, kişisel tarih gibi eserler ise.

Su Üstüne Yazı Yazmak, Gölgeler Koridoru, Mercan Resiflerinin Ötesi ve yazarın yetiştiği ortamdan izler sürmenin mümkün olduğu Yazdan Kalan Son Gül bu tür eserlerden.

Muhyiddin Şekûr ile tanıştığımda bana hiç de bir Amerikalı gibi gelmemişti. O İngilizce konuşuyordu ama ben şöyle bir hisse kapılmıştım; İslam yeni gelmiş bir dindir ve kendisi de bu yeni dinin aşk ve heyecan dolu bir bağlısı olarak Hazreti Peygamber’in yanından İstanbul’a henüz gelmiş temsilcilerinden biridir.

Bu hissim onun köklerinin Afrika’ya dayanıyor olmasından kaynaklanıyor olabilir miydi? Fakat hayır, karşımda her tavrıyla “İslam bir insanı nasıl dönüştürür” sorusuna çok güzel bir cevap vardı. Aynı zamanda kendisi ile aramda sanki zamansız zamanlardan beri bir tanışıklık vardı.

Kendisiyle tanıştığımın ertesi günü kitaplarını alıp Sultanahmet’te bir oturuşta okudum. Muhyiddin Şekûr, okurlarının bildiği gibi İslam’a girişi ile başlayan ve bir mürit olarak devam eden hikayesinin seyrini anlatıyordu. Bir puzzle’ın parçaları gibi parça parça. Kalbinin en derin yerinden. Bütün yalınlığı, safiyeti ve samimiyeti ile. Allah’ın kendisine olan inayetine, ihsanına hayret halindeydi. Heyecanı, şükranı kelimelerine aksediyor, okuruna sirayet ediyordu.

ZAMANIN RUHU

Üslubunda bir harmoni; Doğu’yu ve Batı’yı bütünleyen bir ahenk vardı. Doğu’nun irfanı ile Batı’nın bilgisini harmanlıyor, kadim zamanlardan gelen bilgileri zamanın ruhu ile yorumluyordu. Hayyam’ın hikmetli rubailerini, Shakespeare’in bilgelik dolu soneleri ile birlikte okuyordunuz.

Onun kâleminde Doğu ve Batı arasında derin çatlaklar, ince çizgilere dönüşüyor, okyanuslar aradan kalkıyor, dünyanız bütünleniyordu. Sadece Doğu ve Batı değil, görünen ve görünmeyen âlemler, kâinat bütünleniyordu.

Elbette ki bu bütünlükte ve tamamlanmada Doğu ve Batı Arasında İslam ikliminde boy vermiş, Şekûr’ün hayranlık ve bağlılıkla söz ettiği mürşidinin büyük payı vardı. Mürşidinin eğitiminde, gündelik hayatın içinde âlemler arasında mekik dokurken bir yandan da ilmek ilmek kendini ve hikayesini dokuyordu. Fakat bizi hangi âlemlerde de dolaştırırsa dolaştırsın “altın iplik” Allah ve kul arasındaki ilişkiydi.

“Kaf Dağı, ister bir yer isterse bir hal olsun, hayal ürünü değildi. Sıklıkla, sıradan yaşamlarımızda başka âlemlerin bizlerle etkileşime girdiğini hatırlatan işaretler çıkıyordu karşımıza. Dahası, evrenin sandığımızdan başka boyutları olduğu bir gerçekti.” Mercan Resiflerinin Ötesi’nde Kaf Dağı’dan gelip arabasının camına çarpan bir kuşu anlattığı bölümde böyle söylüyor Şekûr. Zamanın ruhu ile yazılmış bir Simurg hikayesi diyebileceğimiz bu bölüme, nefsin hayvani taraflarını temsilen Muppet Show karakterleri eşlik ediyor.

YOLUN SONU İSTANBUL’A ÇIKIYOR

On iki bölümden oluşan kitabın bir bölümünde Şekûr’un hayatına dair bir puzzle parçası daha yerini buluyor. Şekûr bizi şehadetinin öncesine 1960 yıllara götürüyor. Vietnam savaşı, hippiler, barış hareketi gibi olaylara tanıklık ederken bir daha “Asla Doğu’ya Bakmadan” San Francisco’da yaşayacağını düşünüyor, fakat yolun sonu İstanbul’a çıkıyor.

Kıymetli Muhyiddin Şekûr ile 2013’te başlayan tanışıklığım bugüne dek devam etti. Yazdıklarını anlamaya, anladığım kadarı ile birkaç kez anlatmaya çalıştım. Şimdi son kitabı üzerinde bir şeyler söylemeye çalışırken bunun beyhude bir çaba, okurla yazar arasına girmek olduğunu görüyorum.

Fakat şunu söyleyebilirim ki, bu kitapta açıkça görülebilen farklı bir ton var. Kendi hikayesinin kahramanı olan bir karakter var. Muhyiddin Şekûr Batı yakasından bir grup mümin ile çıktığı yolda- tıpkı Simurg’a doğru yolan çıkan kuşlar gibi- Allah’ın rahmeti ile “hakikatin ilahi aynasında” kendini görmüş, Hz. Peygamberi temsilen hilafetini almıştı.

“Bedenimiz nerede olursa olsun, eğer manevi âlemde yaşamayı arzuluyorsak; bu durumda Neo’nun öğrendiklerini içselleştirerek siber âlemde gösterebildiği hünerleri, bizler de bu dünyada gerçekleştirebiliriz. Neo, siber âlemde çeşitli becerileri anında kazanabileceği bir dizi programa ulaşabiliyordu. Bu programlardan bazıları dövüş sanatları gibi beceri gerektiren, bazıları ise yabancı dil eğitimi gibi bilişsel alanlardaydı. Programlar, siber – istasyon operatöründen kolayca aktarılıyor; Neo da programın yüklediği beceriyi hızlıca edinip derhal kabiliyet kazanıyordu. Bizler için de benzer bir durum geçerlidir, çünkü Peygamberler ve evliyalar da kendilerine yüklenmiş pek çok programı miras olarak taşırlar.”* (Sayfa 39-40)

Kendisi lütfedip Nihayet Dergi’nin Haziran sayısı için bana bir röportaj verdi. Kendisine bu kitapta bizi neye davet ettiğini sordum, cevabı şöyleydi: “Her birinizi kendi benliğinize davet ediyorum. Şu sözü hatırlayın: “Nefsini bilen, Rabbini bilir.” İçinizde olağanüstü potansiyeller barındıran âlemler mevcut. Hatta yaşayan başka âlemleri keşfetme olasılığınız dahi var. Her şeyin sırrını açığa çıkaran ve görünür kılan, o meseleye dair ilgi ve merakınızdır. İsteğinizde net, dürüst ve samimi iseniz, keşfe dair olasılıklarınız sonsuz. İnşaallah.”

Yeni Şafak Kitap eki için bu yazıyı yazarken fark ettim ki tanıştığımda kendisini bir Amerikalı olarak görememiştim ama kendisine ve eserlerine hep bu çerçeveden bakmıştım. İslam’ın hakikati bir insana dokunduğunda ne yapar, insanı nasıl böyle güzel bir Müslüman yapar?

Su Üstüne Yazı Yazmak, Gölgeler Koridoru ve Mercan Resiflerinin Ötesi. Bu üçlemede halkanın iki ucu birleşmiş, Mürid’in sesi Mürşid’in sesine, irşada dönüşmüş görünüyor. Kitap ise kendi içinde ölüm ve hayat döngüsünde bir/leşiyor. İlk bölümde Caferi Sadık bize hakikat âlemine geçiş bileti hediye ederken, son bölümde Hz. Eyüp yeniden diriliş vadediyor. Zarif hikayelerle sarmalanmış metin özünde bir manifesto gibi duruyor.



#Aktüel
#İslam
#Hayat
1 saat önce

source: https://www.yenisafak.com/hayat/dogu-da-bati-da-allahindir-4627584

Similar Posts